Bu bienal tatlı, olgun meyvelerle kaplı ulu bir ağaç olmak yerine kuşların uçuşundan, bir zamanların bereketli denizlerinden, yerküreyi yavaşça yenileyen ve besleyen kimyadan bir şeyler öğrenme arayışında. Belki bu bienal büyük bir toplanma ya da tek bir zaman ve mekânda yapılan planlı bir buluşma değil, bir dağılma, gözden uzak bir mayalanmadır. İplikleri bir araya gelir, çoğalır, ayrılır, gürültülü bir zirveye ya da nihai bir düğüme ulaşmadan yer yer kesişir. Bırakın bu bienal de kompost olsun. Vaktinden önce başlayabilsin, bittikten çok sonra da devam edebilsin.
Bildiğimiz haliyle yaşamın askıya alınması, bize bir şeyleri farklı yapmak için az bulunur bir imkân tanıyor. Bu âna hakkını vermek için beklenti ve amaçlarımızı baştan kurgulamalı, formatlarımızı gözden geçirmeli ve hem siyasi hem de felsefi olan temel bir sorgulamaya; samimi, toplumsal, cömert ve hararetli sohbetlere yol açmalıyız. Bu belirsiz aralıkta her şeyden çok birbirimizle ve dünyayla etkileşim kurmanın, ister eski ister yeni olsun, alışılmadık yollarını deneme cesaretine ihtiyacımız var.
Duygular mekânlara, kulaklar gözlere, su sözcüklere dönüşebilir. Sözcükler çamura da yazılabilir, duvara da, havaya da. Bir mırıltı, uzayıp giden mesafeler boyunca yankılanarak sohbetin ve değişimin tohumlarını, tetikleyicilerini beraberinde taşıyabilir. Bir bienal bir hastane de olabilir, bir üniversite de, bir restoran da, bir gazete de… Bir uzlaşma çabası değil de öneri ve iknanın, merakın, rastlaşmanın ve –sivil güvenin yerleştiği, ihanete uğradığı ve yeniden inşa edildiği– tartışmanın ortak alanı...
İletişim kanallarımız salt manipülasyon araçlarına dönüşürken bizler şunu soruyoruz: Kamusal tartışmadan, sesli düşünmekten, okuyan bir topluluktan, başkalarıyla birlikte okumaktan geriye ne kaldı? Hep beraber sessizliğe kulak verirsek sabrımızı, alçakgönüllülüğümüzü, zaaflarımızı yeniden keşfedebilir miyiz? Toplumsal ifadeyi yeniden canlandırıp kavşakları, gazete bayilerini, kafeleri, çay ocaklarını, sinemayı, bağımsız yayıncıları veya semt kitabevlerini yeniden hayal edebilir miyiz? Düşünmenin, konuşmanın, yazmanın ve yapmanın –şiir, film, tarım ve yemek yapmanın– başka biçimleri, bizi daha donanımlı ve toplumsal düşünceye duyarlı hale getirebilir mi?
Bu bienalin projeleri, bu gazetenin muhabirleri, bu buluşmanın konukları, içinde bulunduğumuz zamana –gezegende bizzat yol açtığımız ve hep birlikte yüzleşmemiz gereken bu işlev bozukluğuna– çok eski ve çok yeni teknikleri, yakınlardan ve uzaklardan gelen fikirleri öğrenerek ve paylaşarak anlam vermeye çalışan bireyler ve gruplar olacak. Bienalin platformundan ve içinde bulunduğumuz kırılma ânının tuhaf ağırlığından faydalanan bu kompostlaşma süreci, onların fikirlerini ve eylemliliklerini sergiler, yayınlar, sohbetler ve canlı etkinliklerle İstanbul'a, Türkiye'nin başka yerlerine, hatta daha da ötesine duyuracak. Büyük bir gösteri sahnelemek yerine alan açmaya teşvik etmeyi, mevcut sivil ve kültürel alışveriş mekânlarını birbirine bağlamayı, az kullanılan veya âtıl kalmış olanları ise etkinleştirmeyi hedefliyoruz.
Toplumsal etkileşim aksadıkça, yeniden başladıkça ve sanal kanallara göç ettikçe, bizler yeni mesafeler üzerinden özen göstermeyi, paylaşmayı ve konuşmayı öğrendikçe, toplumsal kültürlerimizi koruyan ve canlandıran inisiyatifler aracılığıyla, bize kucak açan mekânlarda bir araya gelmeye ne kadar ihtiyacımız olduğunu da anlıyoruz.
Küratörlerden – Eylül 2022
Bu bienal küresel bir sağlık krizinin ortasında kurgulandı. Pandeminin açığa çıkardığı toplumsal, siyasal, ekonomik ve ekolojik arızalar, bienali farklı bir şekilde düşünme ihtiyacını doğurdu. Bir araya gelemediğimiz, yalnızca belli bir mesafeden birbirimizle konuşabildiğimiz bu dönemde, "üretim”den ziyade “süreç”lere odaklanmayı tercih ettik.
Bu sürece bir “kompostlaşma alıştırması” olarak yaklaştık. Aşağıdaki soru ve paragrafları, sürece katkı sunmasını istediğimiz kişilere gönderdik ve onları bir şeyleri harekete geçirmeye, hasadın çok sonra gerçekleşebileceğini baştan bilerek şimdiye bazı tohumlar ekmeye davet ettik. Bu altı düşünce ve sohbet hattının her biri, güncel sanat pratiklerinin diğer pratiklerle birlik olduğu, etkileşime geçtiği ve ortak bir amaç bulduğu kesişim noktalarını tanımlıyor ve bir yıldır devam eden bu konuşma sürecinde yüzeye çıkan ortak kaygıları, nakaratları dile getiriyor.
Haberlerin Başka Araçlarla Sürdürülmesi
Medyanın daha önce hiç olmadığı kadar −hem kasıtlı hem de (algoritmalar sayesinde) otomatik− bir manipülasyon ve ayrıştırma aracına dönüştüğü bir çağda, geleneksel haber mecraları her yerde çökmüşken, alternatif habercilik araçları neler olabilir? Bağımsız medya yeniden canlandırılabilir mi? Yoksa haberler şarkıya dökülmeli, tadılmalı, yani başka duyularla mı aktarılmalı ve anlaşılmalı?
Öğrenmenin Yolları
Öğrenmek bilgi edinmekten ibaret değildir; bilgiyi birlikte yaratmak, değiş tokuş araçlarını ve yöntemlerini tazelemek için bir alan sağlar. Gücünü şefkat, elbirliği ve karşı-hafızadan alan pedagojik girişimlere odaklanıyoruz: Hangi öğrenme biçimleri insan olmayanlara karşı saygıyı ve ihtimamı, bilgi çeşitliliğini, yeni ve unutulmuş okuma biçimlerinin tanınmasını teşvik edebilir?
(An)arşivleme
Arşivleme gelenekleri entelektüel kaynakları çoğunlukla merkezileştirir ve sabitler. Arşiv, organik ve öngörülemez yollarla büyüyen açık bir havuz olabilir mi? Geçmişin bilgisi kurumsallaştırılmadan yaygınlaştırılabilir mi?
Temel Politika—Jeo-poetika
İnsanların görünmeyen ya da bilinçsiz eylem ve tepkileri geri dönüşü olmayan değişikliklere yol açıyor. Hayatlarımızı ve ekonomilerimizi sağlıklı bir toplum ve çevre yaratacak şekilde nasıl yeniden düzenleyebiliriz? Şimdi, geleneksel bilgiler, diller ve iletişim araçları soluduğumuz hava kadar önemli olabilir ve sanatçılar bu aracılığın öznelerine dönüşebilir.
Duyu-ötesi Estetik
Bir ses neleri görmemizi sağlar? Kokular bize neleri hatırlatır? Bir “his yapısı”nın tadı nasıldır? Batı biliminin ayrıcalıklı kıldığı rasyonel bakış, bugün tüm dünyadaki gelişme ve ilerleme anlayışını şekillendiriyor ama aynı zamanda sömürge halklarının ve çevrenin istismarına da sebep oluyor. Sanatçılar, düşüncemizi sınırlayan, modernliğin ve “engelsiz” bedene dair önkabullerin pekiştirdiği duyusal bölünmeleri aşmanın muhtelif yollarını öneriyorlar. Duyuların ötesine geçen bu yollar, dünyayla temasımızı artırabilir mi?
Uzak Geçmiş—Alışılmışın Dışında Kadim Çözümler
Farklılıklarla nasıl yaşayabiliriz? Dünya sevgisini nasıl yeşertebiliriz? Özür dilemeyi ve bağışlamayı, şiddet ve zulmü aşmayı nasıl öğrenebiliriz? Modern öncesi toplumların bu sorulara birtakım yanıtları vardı. Geleneklere uymadığı için bastırılan, ilkel ya da batıl olduğu için alay edilen bu içgörüler ve çözümler, bugün yaratıcı evrimimizin anahtarları olabilir mi?